Diğer
    Ana SayfaKoronavirüsPandeminin 365 günü: Uzmanlar koronavirüs için neler söylüyor? Varyantlar neler gösteriyor?

    Pandeminin 365 günü: Uzmanlar koronavirüs için neler söylüyor? Varyantlar neler gösteriyor?

    -

    Uzmanlar koronavirüs için neler söylüyor? Varyanlar neler gösteriyor? Formsante arşivinden bu soruların yanıtlarına birlikte bakalım:

    Mart 2020’de yaşamımıza giren koronavirüs pandemisiyle dile kolay tam bir yıl geçirdik. Bu süreçte milyonlarca test, yüzbinlerce hasta, binlerce yaşam kaybı oldu. Herkes için zorlu geçen bu dönemde, en büyük yükü sağlık profesyonelleri üstlendi. Günler, geceler boyu halk sağlığı için mücadele eden tüm doktor, hemşire ve diğer sağlık çalışanları kimi zaman hastalandı, kimi zaman en yakın mesai arkadaşının yaşamını yitirmesine şahit oldu. Ama yine de hiçbir zaman kutsal görevlerini yapmaktan geri kalmadılar. 14 Mart Tıp Bayramı’na denk gelen bugünlerde pandemi koşullarında daha çok öne çıkan tıbbi mikrobiyoloji, göğüs hastalıkları ve kardiyoloji uzmanlarından son bir yılın değerlendirmesini istedik. Öğrenilen bilgiler, edinilen deneyimler ve geleceğe dair öngörülerini Formsanté okurlarıyla paylaştılar.

    Formsante Arşivi
    Yazı: Ayşegül Uyanık Örnekal

    “Yerli aşımızın Faz 2 ve Faz 3 aşamalarını bitirip, Haziran 2021’de üreterek uygulama çabasındayız. Aşı üretmeden olmaz ama bu ikincil strateji. Acil strateji ise toplumun yüzde 85’ini aşılayacak kadar doza bir an önce ulaşabilmemiz. Çünkü aşı geciktikçe yeni mutasyonlar gelişiyor, aşıdan kaçış başlıyor hatta daha ölümcül mutasyonlar tehdit ediyor.”

    PROF. DR. BENGİ BAŞER
    Medicana Kadıköy Hastanesi Kardiyoloji Uzmanı

    BÖLGESEL BİR VİRÜS OLACAĞI ÖNGÖRÜLMÜŞTÜ AMA…

    Salgının ilan edildiği 11 Mart 2020’den bu yana bir yıl geçti. Çin’de başlayan COVID-19 salgını o dönem bu kadar sürecek bir sorun gibi düşünülmemiş hatta bazı bilim insanları daha önceki SARS ve MERS salgınları gibi kısa sürede mutasyonlarla zayıflayarak, bölgesel bir virüs olarak kalacağını öngördü. Ancak tam tersine insanlığın başına sorun olacağı, yaz aylarında da devam edişi ve daha sonra saptanan mutasyonlarla bulaşıcılığının ve hatta mutasyon kombinasyonlarıyla ölümcüllüğünün artışıyla halen büyük bir gerçek olarak karşımızda duruyor.

    - Advertisement -

    İlk saptandığında, yüzeylerden bulaşmanın daha önemli olduğu vurgulandı ve solunum yoluyla bulaşmadığı düşünüldüğünden maske önerilmedi. Ancak daha sonra hava yolunun en büyük etken olduğu ifade edilerek, temizliğe maske ve mesafe kavramları da eklendi. Mesafelerin 2 metre olması, etkin maske kullanımının ise gereklilik olduğu kanısından yola çıkılarak sosyal yaşamda bazı uygulamalar devreye girdi. Türkiye başta iyi reaksiyon verdi. Toplu alanlar, okullar kapatılarak kırılgan gruplara kısıtlılık getirdi. Ancak uzun süre kapanmak ekonomik yükü de beraberinde getirdi ve açılımlar başladı. Günlük vakalar takip edildi. Bilim kurulu görevlendirildi.

    Tedavi protokolleri geliştirildi. Dünyada vefat sayısı düşük ülkeler arasında yer aldık. Her şey yolunda giderken, ekonomik çöküş Haziran 2020 ile birlikte hızlı açılışı da beraberinde getirdi. Bilim dünyasından en büyük tepki, kapalı alanların açılmasının erken olduğu düşünülse de mayıs ortasında alışveriş merkezlerinin faaliyete girmesine oldu. Çünkü açık alanlar kapalıyken, kapalı alanların açılması riskti. Bu kırılma noktalarındandı ama asıl kırılım, hızla gelen Haziran 2020 açılımları oldu. Her yer bir anda açıldığı için daha steril kalan ve salgın hızının düşük olduğu yerler de kirletildi. Dünya Sağlık Örgütü’nün keskin uyarısıyla sonbahar aylarında tekrar vakalar açıklandığında durumun iç açıcı olmadığı ortaya çıktı.

    “TOPLUMUN YÜZDE 85’İ ACİLEN AŞILANMALI”

    Dünyada Batı ve Doğu’nun stratejileri bu süreçte sıkça karşılaştırıldı. Çin, Güney Kore, Vietnam, Hong Kong, Singapur, Yeni Zelanda, Avustralya gibi ülkeler tam ve sert kapanmalar ile yaygın test stratejileriyle ilerlerken; Amerika Birleşik Devletleri ile Avrupa, Ortadoğu ülkeleri, Rusya ve tabii ki Türkiye de bu stratejiyi uygulamadı. Bu durum virüsün rahatça konakçı bularak yaşam döngüsünü sürdürmesine ve her konakta yeni stratejiler geliştirerek mutasyonlara uğramasına yol açtı. Şimdi ise dünyanın dört yılda hatta aşı stratejisi bu şekilde giderse yedi yılda bu virüsten kurtulacağını konuşur olduk. Bu süreçte, ilaç ve aşı çalışmaları da sürdü. Henüz influenza tedavisindeki gibi etkin tedavi seçeneğimiz yok, umut vadeden moleküller var ama zaman da var!

    Aşılamanın çok hızlı yapılması gereken bir süreçteyiz ama dünya çapında zengin ülkelerin aşıya erişip, yoksul ülkelerin ulaşamadığı bir sürece evrildik. Önce sağlık personeli, sonra 65 yaş ile başlayıp devam eden aşılamalar 28 gün arayla iki doz şeklinde uygulanıyor. Yerli aşımızın Faz 2 ve Faz 3 aşamalarını bitirip, Haziran 2021’de üreterek uygulama çabasındayız. Aşı üretmeden olmaz ama bu ikincil stratejidir. Acil strateji ise toplumun yüzde 85’ini aşılayacak kadar doza bir an önce ulaşabilmemiz. Çünkü aşı geciktikçe yeni mutasyonlar gelişiyor, aşıdan kaçış başlıyor hatta daha ölümcül mutasyonlar tehdit ediyor. En önemlisi de ekonomi hasar alıyor ve yoksulluk tehdidi ortaya çıkıyor.

    “Hem hasta hem de ön cephede çalışan bir hekim olan ben ve dahiliye uzmanı eşim, bu koronavirüsü tıbbi ve psikolojik açıdan tüm boyutlarıyla yaşadık.”

    DOÇ. DR. PELİN UYSAL
    Acıbadem Üniversitesi Tıp Fakültesi Göğüs Hastalıkları Anabilim Dalı Öğretim Üyesi ve Acıbadem Maslak Hastanesi Göğüs Hastalıkları Uzmanı

    AKCİĞER SAĞLIĞI ÖNEM KAZANDI

    Daha önce HIV, İspanyol gribi ve kolera enfeksiyonlarının salgınında olduğu gibi Dünya Sağlık Örgütü’nün 11 Mart 2020’de SarsCov2 (yeni koronavirüs) pandemisini ilan etmesinin ardından dünyada her şey değişti. Sosyal bir varlık olan insanların bir araya gelmesi, toplu yapılan bütün etkinliklerin sınırlandırılması ise halen devam ediyor. En basit örnek olarak, maske hayatımızın bir parçası oldu. Önceki salgınlardan farklı olarak, içinde olduğumuz iletişim çağında tüm dünyada pek çok farklı ülkede tıbbi ve sosyolojik yaklaşımların sosyal medya ve canlı yayınlarla paylaşılması pandeminin ilk günlerine göre insanları farkındalık ve bilgilendirme anlamında bir nebze de olsa rahatlattı.

    Pandemi pek çok alanı olduğu gibi sağlık sektörünü de çok farklı yönleriyle etkiledi. Bazı branşlarda özellikle acil ameliyatlar dışında ameliyat sayıları, hasta sayıları azalırken, hastaneler COVID-19 belirtileri ile gelen hastalarla doldu taştı.

    Koronavirüs, pek çok organı tutan bir viral enfeksiyon hastalığı. Beraberinde en çok ve solunum yetmezliği yaparak ölüme sebep olan organ tutulumu akciğerde oluyor. Hastalığın özellikle akciğerleri etkilemesi nedeniyle göğüs hastalıkları uzmanlarının psikolojik, sosyolojik ve tıbbi açıdan pek çok farklı deneyimi oldu. Birçok bilinmezin bulunduğu, bilimsel makalelerin günümüzde bile sayı ve yeterlilik düzeyinin az olması nedeniyle hastalık ilk başladığında özellikle göğüs ve enfeksiyon hastalıkları gibi ilgili branş hekimlerinin dahi anksiyete içinde olması kaçınılmazdı.

    Tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de hastalıkla ön cephede savaşan sağlık çalışanlarının büyük bir kısmını da göğüs hastalıkları hekimleri oluşturdu. Pek çok meslektaşımız maalesef hayatını kaybetti. Fiziksel yorgunluk ve bulaş riski ile yakınlarını göremeden, nefes bile alınamayan maskelerle saatlerce çalışmanın dışında, hastalığın nasıl yönetileceğinin net bilinmemesi, hastaların sorumluluğunu alan hekimler için ayrıca yıpratıcı oldu. Gündüz yoğunluğun dışında, genellikle evde olunan akşam zamanlarında da ayrı bir mesai gibi yoğun katılımlı webinar dediğimiz bilimsel toplantılara binlerce hekimin aynı anda online katılımı oldu. Gönüllülük esasına dayalı, büyük ilgi ve istekle takip edilen toplantılar, meslektaşlarımızın özveri ve sorumluluğunu gösterdi.

    “GRİP VE ZATÜRRE AŞISINA OLAN İLGİ ARTTI”

    Bilimsel makaleler ve günlük klinik pratik rehberliğinde hastalığın ilk günlerinde kullanılan bazı ilaçların özellikle kardiyak yan etkiler nedeniyle kullanılmaması gerektiği anlaşıldı. Şu an genellikle yoğun bakım öncesi hastane yatışlarında önceden önerilmeyen steroid (kortizon) tedavilerinin akciğer tutulumu ve solunum sıkıntısı olan hastalara verilmesi tıbbi algoritma kılavuzlarımıza girdi. Şu an mutasyon ve aşı çalışmaları, bilimsel toplantılar dahil herkesin aktif ilgi odağı konumunda.

    Öksürük ve nefes darlığı gibi belirtilerin, dikkat edilmezse çoğu zaman ilerleyerek yoğun bakım ve hayati risk süreçlerine gitmesi pek çok insanda akciğer hastalıklarına olan odaklanma ve farkındalığın artmasına yol açtı. Zatürre ve grip aşılarına olan talep inanılmaz boyuta ulaştı. Fonksiyonel tıp, ozon tedavisi gibi bilimsel yayınlarla, bütün verilerle netliği tam kazanmamış bilgiler eşliğinde bağışıklık güçlendirici çeşitli C ve D vitaminleri ile kan sulandırıcı ilaçlara olan yoğun ilgi de devam ediyor. Sigara ile ilgili çelişkili söylemler olsa da çoğu insan sigarayı bırakma yöntemlerine başvurdu. Astım ve KOAH hastalarının koronavirüs enfeksiyonunu çok daha ağır şekilde geçirebildiği gözlendi. Halen COVID-19 geçirmiş pek çok post COVID-19 hastalarının bir kısmı oluşan kalıcı akciğer hasarına bağlı olarak, kronik fibroz hastaları gibi kronik solunum yetmezliği nedeni ile oksijen konsantratörü kullanmak zorunda kalıyor.

    “BİR SÜRE DAHA MASKE TAKMAYA DEVAM!”

    Hem hasta hem de ön cephede çalışan bir hekim olan ben ve dahiliye uzmanı eşim, bu koronavirüsü tıbbi ve psikolojik açıdan tüm boyutlarıyla yaşadık. Meslektaşlarımız arasında bile göğüs hastalıkları bölümüne, servisine ya da hekimlerine duyulan saygının yanında korku veya mesafe verme durumları oldu.

    Sosyal mesafe ve hijyenin gerçekten anlamını bulmasıyla birlikte, toplumun büyük çoğunluğu aşılanana kadar maskelerimiz bir süre daha bizimle birlikte olacağa benziyor.

    PROF. DR. PINAR ÇIRAGİL
    Yeditepe Üniversitesi Hastaneleri Tıbbi Mikrobiyoloji Uzmanı

    VARYANTLARA DİKKAT!

    Her şey, Dünya Sağlık Örgütü Çin ülke Ofisi’nin 31 Aralık 2019’da Çin’in Hubei eyaletinin Wuhan şehrinde etiyolojisi bilinmeyen pnömoni vakalarını bildirmesiyle başladı. 7 Ocak 2020’de etken daha önce insanlarda tespit edilmemiş yeni bir koronavirüs olarak isimlendirildi ve hastalığın adı COVID-19 olarak kabul edildi. Pandeminin ilan edilmesinden bugüne kadar dünyada yaklaşık 109 milyon vaka görüldü ve 2,41 milyon can kaybı yaşandı. Başlarda hastalığın belirtileri ateş, öksürük ve solunum yetmezliği olarak bilinirken; bugün yorgunluk, kas ve vücut ağrısı, baş ağrısı, tat ve koku kaybı, boğaz ağrısı, bulantı, kusma ve ishal de bunlara eklenmiş durumda.

    Günümüzde COVID-19’un kişiden kişiye damlacık yoluyla bulaştığı, yakın temasla yayıldığı biliniyor. Dolayısıyla; maske, mesafe ve hijyen kuralları bulaşın önlenmesindeki en önemli faktörler arasında yer alıyor. Virüsler mutasyon yoluyla sürekli değişime uğruyor ve yeni varyantların ortaya çıkmasına neden oluyor. Bazen yeni varyantlar ortaya çıkıp kayboluyor, bazen de ortaya çıkan yeni varyantlar yayılmaya devam ediyor. Bugün dünyada COVID-19 etkeni virüsün farklı varyantları olduğu bildiriliyor. İngiltere’de saptanan “B.1.1.7” adı verilen varyantın, diğerlerinden daha kolay ve hızlı yayıldığının bildirilmesinden sonra dünyanın birçok ülkesinde tespit edildi.

    Daha sonra geçtiğimiz yılın ekim ayının başlarında, Güney Afrika’da “B.1.351” adlı başka bir varyant saptandı. Ocak ayının başlarında ise Japonya’daki bir havaalanında rutin tarama sırasında Brezilya’dan gelen kişilerde saptanan “P.1” adlı bir varyant bildirildi. Daha kolay ve hızlı yayılıyor gibi görünen bu varyantlar vaka sayısındaki artışa, sağlık hizmetleri kaynaklarına daha fazla gereksinim duyulmasına, daha fazla hastaneye yatışa ve potansiyel olarak daha fazla yaşam kaybına neden olabiliyor. Dolayısıyla koronavirüse neden olan virüsün yayılmasını sınırlamak ve halk sağlığını korumak için aşılamanın yanı sıra halk sağlığını koruma stratejileri olan fiziksel mesafe, maske kullanımı, el hijyeni, izolasyon ve karantina gibi önlemlere daha sıkı ve arttırılmış uyum büyük önem taşıyor. Şimdiye dek yapılan çalışmalar, izin verilen aşılarla yapılan aşılama sayesinde üretilen antikorların bu varyantları tanıdığını gösteriyor. Ancak bu konudaki araştırmalar da devam ediyor.

    ORTAYA ÇIKAN VARYANTLAR NE GÖSTERİYOR?

    • İnsanlarda daha hızlı yayılma yeteneği gösterebilir. Bu nedenle maske, mesafe ve hijyen kurallarına tam uyum şart.
    • İnsanlarda daha hafif veya daha şiddetli hastalığa neden olabilir. Ancak bu bulguyu doğrulamak için daha fazla çalışma gerekli.
    • Spesifik viral tanı testleri ile tespitten kaçabilir fakat halihazırda uygulanan ters transkripsiyon polimeraz zincir reaksiyonu (RT-PCR) tabanlı testlerin çoğu virüsü saptamak için birden fazla hedefe sahip. Böylelikle mutasyon hedeflerden birini etkilese bile diğer RT-PCR hedefleri çalışmaya devam eder.
    • Monoklonal antikorlar gibi terapötik ajanlara karşı azalmış duyarlılık olabilir.
    • Doğal veya aşı kaynaklı bağışıklıktan kurtulma yeteneği gösterebilir ancak SARS-CoV-2 ile hem aşılama hem de doğal enfeksiyon, spike proteinin birkaç parçasını hedef alan “poliklonal” bir yanıt üretir. Bu nedenle virüsün, aşıların veya doğal enfeksiyonun neden olduğu bağışıklıktan kurtulmak için büyük olasılıkla spike proteininde birden fazla mutasyon biriktirmesi gerekir.

    Bu olasılıklar arasında, aşıyla sağlanacak olan bağışıklıktan kurtulma yeteneği muhtemelen en endişe verici olanıdır. Çünkü nüfusun büyük bir kısmı aşılandığında, bu tür “kaçış mutantları” denilen varyantlar ortaya çıkabilir. Ancak henüz bunun meydana geldiğine dair hiçbir kanıt yok ve çoğu uzman, virüsün doğası gereği kaçış mutantlarının ortaya çıkma ihtimalinin düşük olduğuna inanıyor.

    İLGİLİ İÇERİKLER



    CEVAP VER

    Lütfen yorumunuzu giriniz!
    Lütfen isminizi buraya giriniz